Bunu dahi düşünmüş duruma gelmiştiler
Ortada bulundukları zor durumun nasıl tevil edileceği merakıyla bekliyorlar hocalarının konuşmasını. Hocaları da fazla bekletmiyor, periyodlara bindirdiği konuşmalarından birini (duruma ve konjonktüre uygun olanını) salıyor orta yere. Hayır, bunlar normal konuşmalar değil asla.
Di-n alanında neşvü nema buldukları ve varlıklarını bu şekilde meşrulaştırdıkları için, genellikle “d-n sohbeti” ya da “va-az” kılıfı giydiriyorlar ama dediğim gibi bunlar normal insanda karşılık bulacak konuşmalar değil.
Çünkü eleman, normal bir insan değil. Sürekli kodlarla konuşuyor.
laveten birtakım imalar, gizli göndermeler ve “öte taraftan” geldiği aktarılan “müjdeler.” Al-lah’tan korkmadan va-hiy aldığını söylüyor. Peyga-mberlere has hususiyetleri kendisine izafe ediyor. Hiçbir taraftarı da çıkıp, “Hâ-şâ Al-lah’la görüştüğünü, vahye direkt muhatap olduğunu söylüyorsun. Kafayı mı ye-din sen?” diye sormuyor. Son müjdesi şu: “Gidecek. Çaresi yok, gidecek.” Kimi kastettiğini biliyorsunuz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastediyor. Daha önce “dar-be”yle götürmeye kalkışmıştı. İçerideki m-nyak sürülerini harekete geçirerek 15 Tem-muz’da büyük bir k-tliama girişmişti. Meclis’i b-mbalatmıştı. Bu kez nasıl götürecek? S-ikastla tabi ki.
D-rbeyi başaramayan (bir d-rbeye kalkıştığı için içerideki meşruiyet alanını yitiren) ve “kr-minal bir vaka” olarak devletin resmi belgelerine giren F-TÖ liderinin kolay kolay pes etmeyeceğini, başka aracıları ve vasıtaları devreye s-karak hedefine ulaşmaya çalışacağını, hatta bunu defaatle denediğini biliyoruz. Uyuyan hücrelerine s-ikast emri verdiğini de biliyoruz. (Türkiye’yi zora sokan bütün lobi çalışmalarının arkasında F-TÖ’nün parmak izi var. Uluslararası baskı mekanizmalarını harekete geçirme konusunda da oldukça mahirler.)
Bizim karine yoluyla ve kodları çözerek elde ettiğimiz bilgileri, devlet de biliyor elbette. Bilmediğimiz şu: S-ikastın ille de “sil-hla” olması gerekmiyor. Bunu da Fe-ullah’ın son konuşmasından öğreniyoruz.
Diyor ki man-yak herif, “Sinek diyorlar. Sinek de olabilir. Bir başka çağın Nemrut’unda olduğu gibi bir vir-s de olabilir. Bir AI-DS v-rüsü de olabilir. Mu-sallat olur. Yere serileceğini aklının köşesinden bile geçirmeyen o Nemrut, bir de bakarsınız, birdenbire yere serilivermiş.”
Daha önceki bir konuşmasında da şöyle diyordu: “Yarına çıkacağının teminatı yok. Bir bey-n ka-naması balyoz gibi tepene inebilir, alır götürür. Hiç umulmadık bir şekilde bir yerine k-nser ilişir, seni alıp götürür. Ansızın gelir çarpar.”
Bunu denemişlerdi.
Hatta “denemelerinin” verdiği güvenle, “Erdoğan çok h-sta. K-nser. Yakında gidebilir.” diye haber yaptırmışlardı “Taraf” adını verdikleri paçavra gazetelerine. Demek ki Erdoğan’ı götürmek için yeni bir “çalışmaya” koyuldular ve hocaları bunun “müjdesini” veriyor. Yeni s-ikast sil-hları da Aİ-DS v-rüsü.
İyi de, senin yarına çıkacağının teminatı nedir: Bir beyin kan-ması balyoz gibi tepene inemez mi? Hiç umulmadık bir şekilde bir yerine k-nser ilişemez mi? “S-ikast sil-hı” olarak kullanacağını o vir-s bünyene giremez mi? Ansızın gelip çarpamaz mı? Senin garantin nedir? Diyerek sözlerini noktaladı.
Di-n alanında neşvü nema buldukları ve varlıklarını bu şekilde meşrulaştırdıkları için, genellikle “d-n sohbeti” ya da “va-az” kılıfı giydiriyorlar ama dediğim gibi bunlar normal insanda karşılık bulacak konuşmalar değil.
Çünkü eleman, normal bir insan değil. Sürekli kodlarla konuşuyor.
laveten birtakım imalar, gizli göndermeler ve “öte taraftan” geldiği aktarılan “müjdeler.” Al-lah’tan korkmadan va-hiy aldığını söylüyor. Peyga-mberlere has hususiyetleri kendisine izafe ediyor. Hiçbir taraftarı da çıkıp, “Hâ-şâ Al-lah’la görüştüğünü, vahye direkt muhatap olduğunu söylüyorsun. Kafayı mı ye-din sen?” diye sormuyor. Son müjdesi şu: “Gidecek. Çaresi yok, gidecek.” Kimi kastettiğini biliyorsunuz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastediyor. Daha önce “dar-be”yle götürmeye kalkışmıştı. İçerideki m-nyak sürülerini harekete geçirerek 15 Tem-muz’da büyük bir k-tliama girişmişti. Meclis’i b-mbalatmıştı. Bu kez nasıl götürecek? S-ikastla tabi ki.
D-rbeyi başaramayan (bir d-rbeye kalkıştığı için içerideki meşruiyet alanını yitiren) ve “kr-minal bir vaka” olarak devletin resmi belgelerine giren F-TÖ liderinin kolay kolay pes etmeyeceğini, başka aracıları ve vasıtaları devreye s-karak hedefine ulaşmaya çalışacağını, hatta bunu defaatle denediğini biliyoruz. Uyuyan hücrelerine s-ikast emri verdiğini de biliyoruz. (Türkiye’yi zora sokan bütün lobi çalışmalarının arkasında F-TÖ’nün parmak izi var. Uluslararası baskı mekanizmalarını harekete geçirme konusunda da oldukça mahirler.)
Bizim karine yoluyla ve kodları çözerek elde ettiğimiz bilgileri, devlet de biliyor elbette. Bilmediğimiz şu: S-ikastın ille de “sil-hla” olması gerekmiyor. Bunu da Fe-ullah’ın son konuşmasından öğreniyoruz.
Diyor ki man-yak herif, “Sinek diyorlar. Sinek de olabilir. Bir başka çağın Nemrut’unda olduğu gibi bir vir-s de olabilir. Bir AI-DS v-rüsü de olabilir. Mu-sallat olur. Yere serileceğini aklının köşesinden bile geçirmeyen o Nemrut, bir de bakarsınız, birdenbire yere serilivermiş.”
Daha önceki bir konuşmasında da şöyle diyordu: “Yarına çıkacağının teminatı yok. Bir bey-n ka-naması balyoz gibi tepene inebilir, alır götürür. Hiç umulmadık bir şekilde bir yerine k-nser ilişir, seni alıp götürür. Ansızın gelir çarpar.”
Bunu denemişlerdi.
Hatta “denemelerinin” verdiği güvenle, “Erdoğan çok h-sta. K-nser. Yakında gidebilir.” diye haber yaptırmışlardı “Taraf” adını verdikleri paçavra gazetelerine. Demek ki Erdoğan’ı götürmek için yeni bir “çalışmaya” koyuldular ve hocaları bunun “müjdesini” veriyor. Yeni s-ikast sil-hları da Aİ-DS v-rüsü.
İyi de, senin yarına çıkacağının teminatı nedir: Bir beyin kan-ması balyoz gibi tepene inemez mi? Hiç umulmadık bir şekilde bir yerine k-nser ilişemez mi? “S-ikast sil-hı” olarak kullanacağını o vir-s bünyene giremez mi? Ansızın gelip çarpamaz mı? Senin garantin nedir? Diyerek sözlerini noktaladı.
