Adile Naşit Anlatıyor
'Mühendislik fakültesindeyken, okula yakın bir yerde bir matbaacı arkadaşım vardı, Cebinden kitaplar basar, insanlar okusun diye uğraşırdı. Bugün gelirken ona rastladım, İşleri bozulmuş, kapatmak zorunda kalacakmış dükkanı' dedi..
Çekimler iyi gidiyordu, Münir'in yanına gittim, Durumu anlattım, Yevmiye usulü çalışıyorduk, ne yapacağımızı da çok bilmediğimiz için bekledik. Belki elimizden bir şey gelirdi. Münir bunu epey dert edindi. Hani o can alıcı sahne var ya; Münir'in o güzel tiradı.
Saim Bey' in kapısından içeri girer, "sen değil, ben büyüğüm ben" diye noktalar. İşte o sahnede, herkesin eli ayağı buz kesti, Yarım saat bir sessizlik oldu,
Gün bitti, yevmiyeler dağıtıldı. O gün ne olduysa, hepimiz 3'er yevmiye aldık. Münir 10 yevmiye almıştı. Herkes aldıklarını bir araya getirdi topladık ve Tarık Akan'a uzattık, Kabul etmedi. Zorla kabul ettirdik, beraber gidip matbaadaki işler düzelene kadar, her gün biraz daha destek olduk. Bugün, Tarık' ın vesilesi ile o matbaa halen çalışıyor ve geçtiğimiz gün, 20 bin adet kitap basıp, tüm ülkedeki okul kütüphanelerine yolladı.."
Adile Naşit 21.06.1985
Kitabın adı ne biliyor musunuz peki?
Yazının sonuna kocaman bırakıyorum:
Perran Kutman: Nankör bir iştir bizimkisi, gençler Adile Naşit'i bile tanımıyor
Perran Kutman, hem dramın hem de komedinin ustası. Türkiye onu ‘Perihan Abla’ olarak bağrına bastı. Ama o, 50 yıllık sanat hayatına 50’den fazla karakter sığdırdı. 2014’ten beri ekranlardan uzak. Biz de kapısını çaldık “Neredesiniz?” diye sorduk. Dizilerin giderek birbirine benzediğini, yeni nesil çoğu oyuncunun ise parlayıp söndüğünü düşünüyor.
Neden artık ekranlarda yoksunuz? Küs müsünüz?
Hayır ama gelen projelere ısınamıyorum. Diziler o kadar uzun ki! Genç arkadaşlarımı izleyeyim diyorum, 45 dakika sonra sıkılıyorum. Böyle şey olmaz. Yönetmene de, yazara da, izleyene de yazık. Tarihi dizilerden de sıkıldım. Muhteşem Yüzyıl’da her şey vardı, doya doya izledik. Şimdi tüm dünyada yayınlanıyor ‘Sülüman Sülüman’ diye. Ama ısrarla bütün padişahların dizisini yapmak zorunda değilsiniz. Sürekli aynı şey olmaz!
Neden böyle? Üretkenlik mi yok acaba?
Samimiyet yok. Her şey para oldu. Paran varsa geziyorsun tozuyorsun. Karşı tarafın sıkıntıları seni ilgilendirmiyor. Gençler için üzülüyorum. Biz doya doya yaşadık.
Keşke eski filmler, diziler bir daha çekilse... Sizleri arıyor gözlerimiz...
Zor, artık olmaz. Zaten kaç kişi kaldık ki... Geçenlerde Ercan Yazgan’ı kaybettik. O beni ölümden kurtarmıştır ‘Perihan Abla’nın çekimleri sırasında. Poyrazköy açıklarında ters akıntı varmış. Tekneden öteki tekneye atlayacaktım. Araya düştüm, teknenin altına girdim. Sürekli dibe gidiyordum. Nurlar içinde uyusun, Ercanım içine mayo giymiş, bir şey olursa atlarım diye düşünmüş. Saçımdan yakalayıp çıkarmış beni.
Yeni jenerasyonda çok iyi oyuncular var belki ama dizi bittiğinde unutuyoruz isimlerini...
Evet, ben üzülüyorum onlar adına. Yeni nesil kalıcılığın ne demek olduğunu bilmiyor. Parlıyor ve sönüyorlar. O sönme onları üzmüyor ama beni üzüyor onlar adına.
Şimdiki oyuncuların astronomik ücretler aldığı söyleniyor. Sizin zamanınızda nasıldı durum?
18 saat çekim yapıyorduk. Şimdi de 18 saat çalışıyorlar ama karşılığını alıyorlar. Biz öyle paralar kazanmadık. Üç kuruş kazandıysak, o üç kuruşu saklamayı bildik çünkü öyle yetiştik. Ben memur çocuğuyum. Benim param kıymetlidir. Kuruş kuruş kazandığıma saygı duydum.
Sektörden mi kazandınız mal varlığınızı?
Sanat hayatımla kazandım. İlk dairemi aldığımda Müjdat Gezen ile sahneye çıkıyorduk. 40 yıl öncesinden söz ediyorum. Senetler yapıldı. Allah’ım o kadar yardım etti ki... Ayağım kırılır da çalışıp ödeyemezsem diye nasıl korkuyordum. Anneme veriyordum kazandığımı, o bana harçlık veriyordu. Onun için kuruşuma saygı duydum ben.
Çekimler iyi gidiyordu, Münir'in yanına gittim, Durumu anlattım, Yevmiye usulü çalışıyorduk, ne yapacağımızı da çok bilmediğimiz için bekledik. Belki elimizden bir şey gelirdi. Münir bunu epey dert edindi. Hani o can alıcı sahne var ya; Münir'in o güzel tiradı.
Saim Bey' in kapısından içeri girer, "sen değil, ben büyüğüm ben" diye noktalar. İşte o sahnede, herkesin eli ayağı buz kesti, Yarım saat bir sessizlik oldu,
Gün bitti, yevmiyeler dağıtıldı. O gün ne olduysa, hepimiz 3'er yevmiye aldık. Münir 10 yevmiye almıştı. Herkes aldıklarını bir araya getirdi topladık ve Tarık Akan'a uzattık, Kabul etmedi. Zorla kabul ettirdik, beraber gidip matbaadaki işler düzelene kadar, her gün biraz daha destek olduk. Bugün, Tarık' ın vesilesi ile o matbaa halen çalışıyor ve geçtiğimiz gün, 20 bin adet kitap basıp, tüm ülkedeki okul kütüphanelerine yolladı.."
Adile Naşit 21.06.1985
Kitabın adı ne biliyor musunuz peki?
Yazının sonuna kocaman bırakıyorum:
Perran Kutman: Nankör bir iştir bizimkisi, gençler Adile Naşit'i bile tanımıyor
Perran Kutman, hem dramın hem de komedinin ustası. Türkiye onu ‘Perihan Abla’ olarak bağrına bastı. Ama o, 50 yıllık sanat hayatına 50’den fazla karakter sığdırdı. 2014’ten beri ekranlardan uzak. Biz de kapısını çaldık “Neredesiniz?” diye sorduk. Dizilerin giderek birbirine benzediğini, yeni nesil çoğu oyuncunun ise parlayıp söndüğünü düşünüyor.
Neden artık ekranlarda yoksunuz? Küs müsünüz?
Hayır ama gelen projelere ısınamıyorum. Diziler o kadar uzun ki! Genç arkadaşlarımı izleyeyim diyorum, 45 dakika sonra sıkılıyorum. Böyle şey olmaz. Yönetmene de, yazara da, izleyene de yazık. Tarihi dizilerden de sıkıldım. Muhteşem Yüzyıl’da her şey vardı, doya doya izledik. Şimdi tüm dünyada yayınlanıyor ‘Sülüman Sülüman’ diye. Ama ısrarla bütün padişahların dizisini yapmak zorunda değilsiniz. Sürekli aynı şey olmaz!
Neden böyle? Üretkenlik mi yok acaba?
Samimiyet yok. Her şey para oldu. Paran varsa geziyorsun tozuyorsun. Karşı tarafın sıkıntıları seni ilgilendirmiyor. Gençler için üzülüyorum. Biz doya doya yaşadık.
Keşke eski filmler, diziler bir daha çekilse... Sizleri arıyor gözlerimiz...
Zor, artık olmaz. Zaten kaç kişi kaldık ki... Geçenlerde Ercan Yazgan’ı kaybettik. O beni ölümden kurtarmıştır ‘Perihan Abla’nın çekimleri sırasında. Poyrazköy açıklarında ters akıntı varmış. Tekneden öteki tekneye atlayacaktım. Araya düştüm, teknenin altına girdim. Sürekli dibe gidiyordum. Nurlar içinde uyusun, Ercanım içine mayo giymiş, bir şey olursa atlarım diye düşünmüş. Saçımdan yakalayıp çıkarmış beni.
Yeni jenerasyonda çok iyi oyuncular var belki ama dizi bittiğinde unutuyoruz isimlerini...
Evet, ben üzülüyorum onlar adına. Yeni nesil kalıcılığın ne demek olduğunu bilmiyor. Parlıyor ve sönüyorlar. O sönme onları üzmüyor ama beni üzüyor onlar adına.
Şimdiki oyuncuların astronomik ücretler aldığı söyleniyor. Sizin zamanınızda nasıldı durum?
18 saat çekim yapıyorduk. Şimdi de 18 saat çalışıyorlar ama karşılığını alıyorlar. Biz öyle paralar kazanmadık. Üç kuruş kazandıysak, o üç kuruşu saklamayı bildik çünkü öyle yetiştik. Ben memur çocuğuyum. Benim param kıymetlidir. Kuruş kuruş kazandığıma saygı duydum.
Sektörden mi kazandınız mal varlığınızı?
Sanat hayatımla kazandım. İlk dairemi aldığımda Müjdat Gezen ile sahneye çıkıyorduk. 40 yıl öncesinden söz ediyorum. Senetler yapıldı. Allah’ım o kadar yardım etti ki... Ayağım kırılır da çalışıp ödeyemezsem diye nasıl korkuyordum. Anneme veriyordum kazandığımı, o bana harçlık veriyordu. Onun için kuruşuma saygı duydum ben.
